24 Aralık 2012 Pazartesi

"Annelerden sütlü tarifler"i bu hafta ben cevaplamaya çalıştım ;)

Link için:
http://leileo.wordpress.com/2012/12/24/annelerden-sutlu-tarifler-168/

21 Aralık 2012 Cuma

21 Aralık ve zencefilli kurabiye

             Bugün 21 Aralık 2012. Maya takviminin bittiği tarih.Sosyal medyada günlerdir, sayısız "kıyamet" geyiklerine sebep olan bir tarihe dönüşse de aslında öyle olmadığını çok eskiden bilenlerdeniz.Başka ülkelerde de böyle oluyor mu bilmiyorum ama ülkemizde bilgiden çok fikir sahibi insanlar çoğunlukta olduğu için hiçbir  konu, sonuçta bir geyiğe dönüşmeden kurtulamıyor... Biz komiklik ve şakalarla bugünü tarihin tozlu yaprakları arasına çoktan gömmüşken, dünyanın iki büyük gücü Rusya ve Amerika bu tarihte meydana gelmeye başlayacak olan kehanetlerin doğruluğu konusundaki ortak görüşlerini çoktan bildirdi bile...
Okuduğum bir makalede şöyle diyor; "2012 ve Foton Kuşağı hakkında çalışmalarını sürdüren Rus Ulusal Bilim Akademisi evrende bugüne kadar görülmeyen çok önemli değişimleri gözlemlediklerini ifade ediyorlar.Bu bilimsel grubun sözcüsü konumunda olan Dr. N.Dmitriev ,Güneş sistmi,Güneş ve gezegenlerin çok hızlı bir değişim içinde olduğunu ve bugüne kadar görülmemiş bir gelişime uğradığını ifade ediyor.
Durumu Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA da “Keşif” başlığıyla duyurduğu haberde,Dünyamızın güneş sistemi dışında kaynağı belirlenemeyen bir yerden gelen kozmik ışınların bombardımanı altında bulunduğunu ifade etmiştir."
Bu noktada geri dönüp Mayaların 21 aralık tarihini işaret etmesini "kıyamet" olarak yorumlayanlara şunu söylemek istiyorum; Sizin Kıyamet olarak görmek istediğiniz şey aslında bir başlangıçtır.Evrenin şimdiye  kadar geçirmediği bir enerji değişimidir.Bunun insan üzerindeki yansımaları elbet ortaya çıkacaktır.Dilerim ki her şey, bundan sonra insanlık adına daha faydalı ve iyi niyetli olacak şekilde ilerler..Biz oturduğumuz yerden ne kadar ahkam kessekte dünyanın kanunu bu, değişmeyen tek şey değişim..Bize düşen şey kalbimizi sonsuz kere iyilik, zihinimizi olabildiğince mantık ve empati için "doğru" kullanmak.
Ben bugün ne yaptım peki; Geceden beri yağan kar her tarafı beyaza bürüdü..İlk kar gibisi yok..Önce Mavi ile beraber Armağan'ı (eşim)  işe uğurlayıp, onunla oyunlar oynamaya başladım.Artık bol bol,sesli kahkahalar atabiliyor bizden neşelisi yok.daha sonra banyo yaptırıp uyuttum..Bu sırada annem özlediğim kuru dolmayı pişirdi ve büyük bir zevke onları yedim.
İşyerimden beklediğim haberin olumlu sonuçlandığını öğrendim. Kendime bir kahve koydum yanına da ikeadan aldığım zencefilli yeni yıl kurabiyelerinden ekledim ..Aman allahım bu ne güzel bir  kurabiye? nasıl daha önce keşfetmedim? ...............

12 Aralık 2012 Çarşamba

kendime...2...(hamileyken)

...çekirge sesleriyle şenlenen yaz akşamlarında gel... iyot kokusuyla dinlendiren deniz kenarlarında ... mor begonviller açınca gel... dost sohbetleri yapılırken balkon rakılarında... gökyüzündeki bütün yıldızlara bakmayı sevdirmek için gel...küçük prensim...

kendime...

...bir bebeğin hem büyümesi aşkla izleyip hem de her geçen gününe özlemle bakılır mı? her anını bir bir saklayıp zamanı durdurmak istenmez mi? hiçbir şey yapmadan her şeyi öğreten, içimdeki derin aşk pınarlarının sebebi oldun canım oğlum ! öyle güçlüyüm ki artık bin yıl taşısam yüreğimde of demem sana annesini efkarlandıran bal oğlum...

29 Kasım 2012 Perşembe

Süt yapıcı, Gaz çıkarıcı totemler :)



Mavi dünyaya geldi! Hoş geldi sefa geldi..Canım oğlum iyi ki geldi:)
Yavaş yavaş toparlanıyoruz ikimizde. Birbirimize alışıyoruz. Bakışıyoruz, koklaşıyoruz gül gibi geçinip gidiyoruz...derken! Yaklaşık 3 hafta sonra, her akşam 5'ten itibaren ağlamaya, huysuzlanmaya başladı bebeğim. Nerede yanlış yapıyorum, canını mı acıtıyorum, bir yeri mi ağrıyor? sürekli emmek istiyor, acaba doymuyor mu? Okuduğum kitaplarda böyle birşey görmedim, nereyi atladım acaba...Bir daha göz atayım şu kitaplara, internete...
Anlıyoruz ki gaz sancıları başlamış. Oysa o zamana kadar bir sorun yoktu, olmayacak sanmıştım..Hergün sabahtan başlayan huzur ve sessizlik akşama  doğru bende stres ve korkuya dönüşmeye başlamıştı böylece.Elimden birşey gelmiyor oğlum kıvrım kıvrım kıvranıyordu ellerimde...
Bir dahaki kontrolde bunu doktorumuza söyledik, bize açıkça bunun dönemsel gaz sancıları olduğunu ve maalesef net bir çözümünün olmadığını, her bebekte farklı bir rahatlama yöntemi olabileceğini söyledi.
Belirsizlik! hayatta en sevmediğim şeylerden birisi.Hem de şimdi en değerlim bu belirsizliğin içinde  kıvranıyorken daha da berbat! Yinede, bir rahatlatıcı damla, bir bitkisel yağ, bir fitil, bir de gaz çıkartıcı şurup verdi doktor!  Bunları tek tek denemek bile ömürden ömür gidecek demekti.Nitekim öyle de oldu, gerçekten hiçbirisi hızlı ,"net" bir çare olmadı bu sancılara.
Bu süreçte yüzüstü yatırmanın gaz çıkartmasına yardımı olabileceğini duyduk,denedik  gerçekten rahatlattı biraz.Uyku saatlerinde fön makinesini çalıştırın dediler, yok o fayda etmedi..Karnına sıcak havlu koyun dediler, hayır olmadı...İlaçları boşverin az biraz kimyon suyu verin dediler, evet bir nebze rahatlattı.Koca karı ilaçlarına kadar yolu vardı bu gidişin yani....
Gel zaman git zaman bu sancı saatlerine kendimi hazırlamaya başlamıştım artık.Psikolojim nispeten daha rahattı.Elimden geleni yapıyordum  çünkü...demek ki bu böyle bir süreç kabullenelim ve rahatlamaya bakalım moduna  girmiştim çaresiz.. kiii müthiş bir şekilde ben rahatladıkça Mavi'nin de rahatladığını gördüm..
Sancı saatleri yaklaşıyorken kucağıma alıp konuştukça, sakince uyutmaya çalıştıkça onunda  rahatladığını ve uykuya geçtiğini gördüm.Uyandığındaysa çoktan geçmiş oluyordu sancılar ve rahatça çıkartıyordu gazını! Allahım ne mutluluk ! Hayatımda bir çok maddi konuda yaşadığım mutluluğu yerle bir ederdi bu manevi "gazsal" mutluluk :) Şu an 4. ayı tamamlamamıza rağmen hala ara ara hafiften gaz sancıları oluyor ama artık daha rahatız ikimizde..Belki zamanla belki de gerçekten psikolojik rahatlama ile yendik bu "sancılı" dönemi :)

İkinci olarak değinmek istediğim şey de bu sürece eşlik eden süt yapıcı yiyecekler.Bir taraftan diğer zorluklarla uğraşırken diğer taraftan da bu küçük canlıyı beslemenin vermiş olduğu sorumluluk duygusuyla ne olursa olsun beslenmene dikkat etmen gerekiyor.Normal zamanda sinirlerim bozukken asla yemek yiyemeyen ben şimdi ne olursa olsun öğünümü atlayamam modundaydım.
 Tabi her şeyde olduğu gibi bu durumda da amatörlüğün vermiş olduğu şaşkınlık ve merakla herkesten birşeyler duymaya çalışıyorsun.Sen duymaya çalıştıkça kafan da  bir o kadar  karışıyor:/
Şöyle örneklemek gerekirse eskilere sorarsan en çok süt yapan şeylerden birisi bulgur gibi bakliyatlar ama onları yiyince gaz olabilir bebekte:/ ikisinden birisini seçmek durumundasın. ben  yememeyi tercih ettim.Şekerli yiyecekler bol süt yapar dediler ben bir artış görmedim... ama şöyle düşünüyorum bu süreçte bebekle ilgilenirken uykusuz ve yorgun düşen anneye  enerji bakımından bir desteği olduğu söylenilebilir şekerli gıdaların...
Ben çikolata yemeyi severim ama onunda  kakao sebebiyle gaz yapabileceğini söylediler , onu da  bıraktık hadi bakalım herşey Mavi için :P
sözün kısası bu konuda daha  fazla örnek verip ben de kafa karıştırmak istemiyorum :) Bu süreç biraz şansa bağlı galiba eğer bebekte gaz sorunu yoksa ve yemeyi seviyorsan bütün sağlıklı besinler süt yapıyordur bence ayırmamak lazım...
Benim baştacım ise SU oldu ! evet en güzel şeyi sona  sakladım :) Hiçbir şeye zararı olmayan ,sütte yapan, her yerde bulunan, en ucuz besin Su ! bol bol su içmeli ve lıkır lıkır süt yapmalı bebişlere :)

28 Kasım 2012 Çarşamba

Lohusalık dedikleri...

              Bence lohusalık dedikleri; kadının çocukluktan, anneliğe geçişindeki afallama dönemi.Ne yapacağını bilememe, ellerinde tuttuğun minicik canlıyı incitme onu doyuramama kaygısı..Bu kaygıyının içindeyken hissettiğin şefkat ihtiyacı.Tıpkı o bebek gibi senin de neye gülüp neye ağlayacağını bilememe halin...
      Bu yüzden genellikle doğuran kadınların yanında "anneleri" kalıp yardım ediyor bence.O duyguları en iyi o anlayablir çünkü, en iyi o yardım edebilir.
Gel gör ki anneniz benim annem gibi ileri seviyede panik ve evham sahibi ise durum biraz şekil değiştirebiliyor:)O zaman da sen onu yatıştırıp, herşeyin düzene gireceğini ,normal olduğunu söylemek durumunda kalabiliyorsun.Herşeyiyle yanında birisinin olması güven veriyor yine de..
Durum böyle olunca ikinci sıradaki isim "eşin" oluyor.Ne mutlu ki bu seçenekte çok şanslıydım,şanslıyım hala da..Hiç bilmiyordum eşimin bu kadar çabuk adapte olupta, bana böyle güzel destek olabileceğini.Ben saçma sapan bir şey için bile sulugöz sakızı çiğner gibi ağlarken yüzümü güldürebileceğini..
Bir şey söyleyeceğim şaşırmayın; ben Mavi'nin altını değiştirmeyi Armağan'dan(eşim) öğrendim! evet :) Ben hastanede bebeğe alışmaya, onu sarıp sarmalamaya,ağrılarımla sızlanmamaya çalıştıkça hiç dikkat etmemişim alt nasıl değiştirilir olayına:) belki  etraftan da mı görmedin? yakınının bebeklerine de mi bakmadın ? diyeceksiniz -Hayır- bakmadım, bakmamışım .Zaten oldum olası yolda her gördüğü bebeği tutup seven insanlardan da  değildim , merak etmemişim işte..
Cingöz Armi dikkatlice izlemiş hemşirelerin ellerini ve yazmış kafasına ..Aslında öyle zor  birşey değil ha! ama eline kıpır kıpır bir bebek ve bir bebek  bezi verdiklerinde karıştırabiliyorsun nerden nereye tutturacağını:)Bu sadece küçük bir örnekti. her konuda minettarım babamıza ...maddi ve manevi ...
Ağlamalar konusa tekrar dönmek istiyorum. Benim alt benliğimde nerelere dokunuyordu bilmiyorum ama bana doktorunun ismi neydi? diye sorduklarında adını söylerken bile gözyaşlarına boğuluyordum o dönem.Belkide bana dünyanın en güzel anlarını yaşatan, Mavi'yi kucağıma veren "yüce" bir insan olarak görüyordum kendisini belki de bir baba figürü olarak "şefkat" simgesiydi..Bütün ağlamalar üzüntüden değildi yani..
Sonra bir makalede okudum ki lohusalık döneminde ağlamak kadının vücudunda yer eden stres hormonunu düzene koymanın en güzel yoluymuş.Vücudun bir otokontrol mekanizması yani.Depresyona sürüklenmeden bu süreci atlatmanın en kolay yollarından birisi.Herkeste aynı durum olacak diye bir şart yok tabiki.Ben yinede bunu okuduğumda çok sevinmiştim, bu ağlak, sulugöz hallerimin kalıcı olmasından korkuyordum çünkü  :)
Geçti ... Umduğumdan, duyduklarımdan çok daha kolay bir şekilde geçti bu dönem..Siz de yanınızda sevdiğiniz kişileri istemekten, afallamaktan,sarılmaktan, ağlamaktan utanmadan atlatın bu dönemi. Herşey yeni ve zor gelecek belki ama çook güzel olacak sonunda bunu düşünün:)

Ve Mavi Aras Geldi...

            Blogu açarken duyduğum kaygılarda haksız olmadığımı, verdiğim bu kadar aradan sonra dönüş yapmamla kendime kanıtlamış oldum..Olsun geç olsun güç olmasın demişler, yavaş yavaş sindire sindire giderim ben de :) işte yeni yazım :
          "  6 ağustos 2012 " klişe gelecek belki ama hayatımızda yeni bir sayfa, hatta yeni bir "defter" açtığımız o gündü...Mavi Aras'ımız saat 13.10 da Memorial Hastanesinde dünyaya geldi...
           Biraz doğum öncesinden bahsedeyim.Hamileliğim süresince bebekle ilgili hiçbir sıkıntı yaşamadık şükürler olsun ki..İlk aylarda oluşan mide bulantıları ve son aylarda yükselen tiroid değerlerim bile güllük gülistanlık geliyordu bana..Psikolojik olarak çok rahat ve huzurluydum çünkü..Belkide hayatımın en optimist dönemini geçirdim hamileliğim boyunca..Kahkaha  atmak, neşelenmek için bahane arıyordum ..Nefret ederek gittiğim iş yerim bile bir aile gibi sıcak gelmeye başlamıştı.Nerdeyse ! :)
          Mavi karnımdayken daha ilk zamanlardan belliydi iri bir bebek olacağı .Bu durum böyle de devam etti kendimizi hazırlamıştık "iri" bebeğe.. 38.haftada doktorum artık normal doğum yapmamın benim  ve dolayısıyla da bebek için zararlı olabileceğini söyledi.Bebeğin baş çevresi iriydi ve doğum kanalından geçişte geri dönüşü olmayan tehlike yaratabilirdi...Bu durum bir karar vermemizi gerektiriyordu (aynı zamanda bu durum tam da Başbakan'ın normal doğumda ısrar edip insanları telkin ettiği döneme rastgeliyordu:) Bir kaç gün sonra tekrar muayeneye gittik ve artık kararımızı vermiştik Sezaryen doğum olacaktı.O kadar hafta kendimi normal doğuma adapte etmiştim oysa.Bundan sonraki adaptasyon süreci Armağan için başlamıştı; acaba doğuma girecek miydi giremeyecek miydi:)
       39.hafta'nın pazartesi günü sabahı ; heyecanlı ve meraklı ve sinirli ve neşeli ...ve anlatılmaz duygularla dolu bir ruh haliyle kalktık yataktan eşimle.. Annem ve eşimin annesi bize yardım için evdeydi ama  onlardaki heyecan nerdeyse bizden bile fazlaydı.. Epidural sezaryen olacağım için birşey yememem gerekiyordu.hazırlandım, eve son bir kez baktım ve döndüğümüzde artık hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını gülümseyerek düşündüm.Nihayetinde gerekli eşyalar alındı yola düşüldü..saat 10 gibi hastenemize gittik bizi orada arkadaşlıktan öte sevdiğim kardeşim dediğim Elfida bekliyordu..O da heyecanlıydı teyze olacaktı bir yerde..Erkenden gelmiş hastanede bizi bekliyordu..Armağan işlemleri başlatırken biz odama çıkıp eşyalarımı yerleştirdik hemen ..Geceliklerim..Terliklerim..Misafirler için hazırladığımız kurabiye ve şekerler v.s. sonra odaya gelen hemşire benim sağlık durumumu son kez kontrol etti ve uzattığı ameliyat elbisesini giymemi söyledi..saat 11 civarıydı.. Heyecan artık anlatılmaz vaziyetteydi..Daha sonra teker teker kardeşim ve arkadaşlarımda gelmeye  başladılar odaya..Anı fotoğrafları çekiyorduk bol bol kahkahalar eşliğinde..
        Saat 12 yi gösterirken odaya sedye ile gelen görevliler  artık zamanın geldiğini söylediler...Sedyeye uzanmamla beraber odadaki herkes sustu ve bana baktı, herkesle aynı anda gözgöze gelmiştim sanki, herkesin kalbi aynı anda atıyordu...Armağan elimden tuttu ve artık hakim olamıyordum orada sıkıca durup bekleyen gözyaşlarıma..Kontrolsüz şekilde ağlıyordum.Coşarcasına gülüyordu içim oysa. Kardeşim geldi, ellerimden öptü "korkma" dedi...Hayatımın vazgeçilmezlerinden birisidir çünkü o, ancak o sakinleştirebilirdi beni , bilirdi...
       Ameliyathaneye kadar asker uğurlar gibi bir kalabalıkla gittim :) o saniyeleri hayatım boyunca unutamam..
       Ameliyat hazırlıkları başladı..herkes birşeyler yapıyor...yüzler maskeli, soğuk bir oda..kalabalık ama herkes çok samimi..kim  ne uzmanı acaba...canım yanacak mı? Armağan nerde kaldı! ... bunları düşünüp kendimi sakinleştirmeye,heyecanımı dizginlemeye çalıştım dakikalarca..artık herşey hazırdı ..Eşimi aldılar yanıma elimden tuttu, öptü ..Doktorum Cihangir Yılanlıoğlu ve diğer doktor Altuğ Semiz Bey geldi..Operasyon başlıyordu! " heyecanlanma sakin ol aramızda kal, bak birazdan harika birşeye tanık olacaksın" dedi Cihangir bey hemşirelerede "bakmayın bunun böyle zayıf göründüğüne toraman bir bebek var karnında" diye takıldı :) .  Ve saat 13.10 ! Bir ağlama sesi ile aydınladı tüm korkularım,heyecanım, merakım! yanımdaydı artık oğlum ! hemşiremiz yanıma getirdi Mavi'yi yanağını yanağıma dayadı ve kokusunu aldım..Bu anları belki daha yüzlerce satırda anlatabilirm ...öylesine benzersiz saniyelerdi çünkü!
Sonra Mavi'yi güzel hemşiresi odamıza götürdü, eşimide çıkardılar ve ben yine yalnız kaldım..son kontroller yapıldı ve yaklaşık yarım saat sonra odaya çıkabildim..Oda yine sevdiklerimle, ailemle doluydu... Bir de hayatımın mucizesi, bir tanecik oğlum bekliyordu beni Mavi Aras'ım !
                 

bebeğe hazırlık

                                  
Doğum haftamız yaklaştıkça zaten  sabırsız olan 'ben' zamanın git gide daraldığını farkettikçe daha da heyecanlanıyor, alacaklarımın, yapacaklarımın listelerini birbirine karıştırıyorum:)
Yaptığımız hazırlıklardan, materyallerden ve diğer alternatiflerden ara ara bahsetmek istiyorum...şimdilik birkaç fotoğraf yükleyebildim.










                                  

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Küçük Prens'i beklerken

  







Yepyeni bir bloğun,hayatın ve diğer herşeyin heyecanı ve paylaşma arzusuyla koskocaman bir merhaba... Şu an tam 29 haftalık bir gebeyim ve dört gözle minik oğlumuzla tanışacağımız zamanı bekliyorum.Ben onu ilk öğrendiğim andan itibaren "Küçük Prensim" dedim..Çünkü ultrasondaki o masum,yalnız ve minik görüntüsü bana çocukluğumdan beri çok sevdiğim öykünün kahramanı Küçük Prensi hatırlatmıştı(Le Petit Prince)...Bundan sonraki yazılarımda da sık sık bahsedebilirim:)
          Buna rağmen bloğuma başlamamda ki sebep ne dünyanın tek bebeği benimmiş gibi göstermek ne de kendimi dünyanın en iyi annesiymişim gibi hissetmek! Eminim ki zaten herkesin evladı kendisi için en güzel bebek,kendisi de  en iyiyi sağlamaya çalışan bir annedir. Sadece hayatımda tam anlamıyla bir yenilenme dönemi olacak bu  aşamada deneyimlerimi, mutluluklarımı, hatalarımı, önerilerimi kendim için arşivlerken, başkaları için de bir ipucu olabilmek...Bu güzel dönemde bizimle (oğlum ve ben:)) arkadaş olacak herkese şimdiden koskocaman bir Merhaba! ;)

20 Mayıs 2012 Pazar

Biz bir "Aşk" bekliyoruz...

Bu "Aşk" hayatımıza girmeden daha açmak istedim bu blogu...hatıram kalsın canım oğluma..