28 Kasım 2012 Çarşamba

Lohusalık dedikleri...

              Bence lohusalık dedikleri; kadının çocukluktan, anneliğe geçişindeki afallama dönemi.Ne yapacağını bilememe, ellerinde tuttuğun minicik canlıyı incitme onu doyuramama kaygısı..Bu kaygıyının içindeyken hissettiğin şefkat ihtiyacı.Tıpkı o bebek gibi senin de neye gülüp neye ağlayacağını bilememe halin...
      Bu yüzden genellikle doğuran kadınların yanında "anneleri" kalıp yardım ediyor bence.O duyguları en iyi o anlayablir çünkü, en iyi o yardım edebilir.
Gel gör ki anneniz benim annem gibi ileri seviyede panik ve evham sahibi ise durum biraz şekil değiştirebiliyor:)O zaman da sen onu yatıştırıp, herşeyin düzene gireceğini ,normal olduğunu söylemek durumunda kalabiliyorsun.Herşeyiyle yanında birisinin olması güven veriyor yine de..
Durum böyle olunca ikinci sıradaki isim "eşin" oluyor.Ne mutlu ki bu seçenekte çok şanslıydım,şanslıyım hala da..Hiç bilmiyordum eşimin bu kadar çabuk adapte olupta, bana böyle güzel destek olabileceğini.Ben saçma sapan bir şey için bile sulugöz sakızı çiğner gibi ağlarken yüzümü güldürebileceğini..
Bir şey söyleyeceğim şaşırmayın; ben Mavi'nin altını değiştirmeyi Armağan'dan(eşim) öğrendim! evet :) Ben hastanede bebeğe alışmaya, onu sarıp sarmalamaya,ağrılarımla sızlanmamaya çalıştıkça hiç dikkat etmemişim alt nasıl değiştirilir olayına:) belki  etraftan da mı görmedin? yakınının bebeklerine de mi bakmadın ? diyeceksiniz -Hayır- bakmadım, bakmamışım .Zaten oldum olası yolda her gördüğü bebeği tutup seven insanlardan da  değildim , merak etmemişim işte..
Cingöz Armi dikkatlice izlemiş hemşirelerin ellerini ve yazmış kafasına ..Aslında öyle zor  birşey değil ha! ama eline kıpır kıpır bir bebek ve bir bebek  bezi verdiklerinde karıştırabiliyorsun nerden nereye tutturacağını:)Bu sadece küçük bir örnekti. her konuda minettarım babamıza ...maddi ve manevi ...
Ağlamalar konusa tekrar dönmek istiyorum. Benim alt benliğimde nerelere dokunuyordu bilmiyorum ama bana doktorunun ismi neydi? diye sorduklarında adını söylerken bile gözyaşlarına boğuluyordum o dönem.Belkide bana dünyanın en güzel anlarını yaşatan, Mavi'yi kucağıma veren "yüce" bir insan olarak görüyordum kendisini belki de bir baba figürü olarak "şefkat" simgesiydi..Bütün ağlamalar üzüntüden değildi yani..
Sonra bir makalede okudum ki lohusalık döneminde ağlamak kadının vücudunda yer eden stres hormonunu düzene koymanın en güzel yoluymuş.Vücudun bir otokontrol mekanizması yani.Depresyona sürüklenmeden bu süreci atlatmanın en kolay yollarından birisi.Herkeste aynı durum olacak diye bir şart yok tabiki.Ben yinede bunu okuduğumda çok sevinmiştim, bu ağlak, sulugöz hallerimin kalıcı olmasından korkuyordum çünkü  :)
Geçti ... Umduğumdan, duyduklarımdan çok daha kolay bir şekilde geçti bu dönem..Siz de yanınızda sevdiğiniz kişileri istemekten, afallamaktan,sarılmaktan, ağlamaktan utanmadan atlatın bu dönemi. Herşey yeni ve zor gelecek belki ama çook güzel olacak sonunda bunu düşünün:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder